Şubat 21, 2025

Güncel ve Tarafsız Haberler – Meram Haber

“Güncel ekonomi, spor, teknoloji ve magazin haberleriyle dolu bir dünyanın kapılarını Meram Haber ile aralayın!”

Ayşenur Arslan Günün Köpüğü’nde yazdı: Çok fazla okumayacaksın

"Türkiye'nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü, zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar ...

“Türkiye’nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü, zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar, zihinleri bulanık..”

Bunu söyleyen bir profesördü. Sabahattin Zaim Üniversitesi rektör yardımcısı olduğunu da ekleyelim.

Aradan 9 yıl geçmiş.

Bu 9 yılda eğitim medreseleştirilmiş. Kamuda işe giriş mülakatlarında dini konulardan başka soru kalmamış.

Peki hedefe varılmış mı?

Bana sorarsanız, az kalmış.

Bakın bu ülkenin çocuklarının emanet edildiği Milli Eğitim Bakanı sırada neyin olduğunu nasıl anlatıyor:

“Zorunlu eğitimin çok olduğunu, yakında bunun tartışmaya açılacağını ben de tahmin ediyorum. Bu kadar uzun bir süre standart bir eğitime çocukları tabi tutmak doğru olmayabilir..”

Bu başlama vuruşu gibi değerlendirme sonrasında, 3 DERNEK “zamanı geldi” mesajını alıp bir rapor yayınladı:

“Enderun Özgün Eğitimciler Derneği, Maarif Platformu ve Medeniyet Enstitüsü tarafından düzenlenen “Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları” çalıştayının raporunda 12 yıllık zorunlu eğitimin öğrencilerin meslek edinme, yeteneklerini geliştirme ve hayatlarını şekillendirme süreçlerinde büyük bir engel oluşturduğu vurgulandı.”

4+4+4 sistemi ile bir yandan okul öncesinde dinci eğitimin önünü açan ve özellikle kız çocuklarının (Elbette bir an önce evlensinler diye) eğitimden daha erken kopmalarının formüllerini yaratanlar, şimdi o sistemden 1 yıl daha eksiltme peşinde.

Raporun altındaki imzalar aslında eğitimle birlikte “CUMHURİYET’TEN KOPUŞU”

Malum, Enderun, Osmanlı Saray Okulu..

Bugün işte o sistemi canlandırmak üzere.. Osmanlı dönemine dönüş için özel programlarla “gönüllü eğitimciler”in çalıştığı bir platformdan söz ediyoruz.

İnternet sitelerine girdiğiniz zaman profili anlıyorsunuz.

Osmanlıcı ifadesinin yanına “CİHATÇI” tanımını koyarsanız yanılmazsınız. Zira, Hamas övgüsünden “küresel intifada” çağrısına bayrak sallıyorlar.

Milli eğitim için rapor hazırlayıp sunuyorlar.

Ankara’da “gölge milli eğitim bakanı diye anılan Bilal Erdoğan bunlardan haberdar mı” diye sorsak abesle iştigal olur mu? Olur!

Ya “askeri akademilerde imamlar ders verebilecek” desek….

Sözcü yazarı Sultan Uçar’ın incelemesi ve iddiası, Türkiye’de rejimin nereye sürüklendiğine bir başka örnek.

Aslında herhangi bir yeni örneğe, tartışmaya, ifşaya falan gerek yok.

Çocukları eğitim çağındaki her ailenin de deneyimlediği gibi eğitim çoktan dönüştürüldü. “Dindar Nesil” yetiştirmek adına cehaletin kaleleri tahkim edildi.

Nedeni açık!

İşte o ferasetine kurban olunası yurttaşlar artık doktor dövmekle öğünüyor.

Bir market alışveriş kartı aldıkları sürece neden yoksul olduklarını sorgulamıyor. Tam aksine, yoksulların cennete daha çabuk gideceği palavrasıyla avunuyor. Bunun bırakın Kur’anda yer almasını, inandığı her şeye aykırı olduğunu düşünmüyor.

Mesela.. Tarımıyla göz dolduran bu ülkede geçen yıl İran’dan nasıl / neden 11 ayda 777 ton karnabahar ithal edildiğini.. Ve yerli ürünün de elde kaldığını bilmiyor. Bilse de sorgulamıyor.

Eğitim politikası bu yüzden en kritik noktada duruyor. Bu yüzden merdivenaltı yapılanmaların yanı sıra artık örgün eğitim masaya yatırılıyor. Saray köşecileri de ateşe körükle koşup “hadi.. hadi.” diye desteği ihmal etmiyor.

Bir örnek. Milat Gazetesi yazarı Ufuk Coşkun diyor ki:

“Mevcut eğitim anlayışı ne yazık ki çocukların başarılı olmaları üzerine kurgulanmıştır, “iyi insanlar” olmaları üzerine değil. Bu yüzden sınavlar eğitimin merkezini oluşturmaktadır.

Daha da vahimi, 1924 yılından itibaren merkezi planlamayla toplumu belirli bir kalıba sokmayı hedefleyen eğitim, resmi ideolojiye itaatkâr, birbirinin aynısı bireyler yetiştirme gayesi ile hala yoluna devam ediyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarında kısaca “eğitim birliği” olarak da bilinen 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat yasasıyla eğitim, devlet tekeline alınmıştır. Eğitimin zorunlu ve tekdüze hale getirilmesinin nedeni ortada.

Türkiye’de de eğitimin yeni bir ulus oluşturma yönünde işlev gördüğü ve bu amaca hizmet ettiği su götürmez bir gerçektir.

Bana kalırsa yapılacak iş belli.

Öncelikle Türkiye, gelinen bu noktada ivedilikle, 1973 yılında kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu başta olmak üzere, eğitimde tek bir ideolojiyi, görüşü, dini, dili rengi ve mezhebi öne çeken eski usul mevzuatı gözden geçirmeli ve buraya ait köklü yeni bir eğitim sistemi inşa etmelidir.

Onca yapılan düzenlemelere ve değişikliklere rağmen bir adım dahi ilerleyemiyorsak, günü kurtarmak için göstermelik yapay düzenlemelerle değil meselenin esasına inerek köklü bir değişimin yol ve yöntemlerini aramalıyız.

(Milli Eğitim Bakanı) Yusuf Tekin’in bu uğurda çaba harcaması biraz olsun beni umutlandırıyor.

HÜDA PAR’ın siyasi / ideolojik hamlesiyle birlikte düşünülünce helvanın pişmek üzere olduğunu anlayabilirsiniz.

Şimdi diyeceksiniz ki, “sivil toplum kuruluşları ve özellikle muhalefet bu konuda ne yapıyor?”

Ben de size soracağım; Her gün yeni bir gözaltı, tutuklama, operasyon haberi patlarken sıra neye geliyor ki?

Tarihte ilk kez TÜSİAD başkanları gözaltına alındı.

Sonra yine yargı tarihine geçecek bir şova tanık olduk.

Adliyede elleri cebinde görüntülenen TÜSİAD YİK başkanı Ömer Aras kısa süre sonra yeniden gazetecilerin karşısına çıkartıldı. Binanın (nedense) bir başka tarafına götürülürken bu kez iki polis kollarına girmişti.

İktidarın mesajı o kadar netti ki, yoruma bile gerek kalmamıştı: “Eleştirmeye kalkarsan başına geleceklere hazır ol.”

Ama not düşmeden olmaz.. O kareye Saray medyası iki tepki vermişti.. Birinde neredeyse görmezden gelinmişti..

Diğerinde ise fotoğrafı görmek yetmemiş (nasıl olmuşsa!) “TÜSİAD’ın rant düzeni çöktü” manşetleri atılmıştı.

Reis’i destekleyenleri nelerin beklediğini ise anlatmaya gerek yok herhalde.

Ama yazıyı beni çok güldüren bir örnekle bitirmek istiyorum.

Devlet Tiyatroları genel müdürlüğüne, hangi başarısı nedeniyle olduğunu anlamasak da getiriliverilen Tamer Karadağlı, “YILIN BAŞARILI BÜROKRATI” seçilmiş.

Seçen mi?

“RADYO EFEBEY”

Hey hey hey!!!!